2001 yılına kadar standart Türk Kahvesi / çözünebilir kahve içisi bir insanken, Mistik Cafe’yi açtığım gün başladı kahve serüvenim. Krups marka, tek kollu makinemle hem müşterilerimi, hem de kendimi alıştırdım farklı kahve kültürlerine. Ki o yıllarda Mersin’de bırakın Latte’yi, cappuccino’yu; filtre kahve veya espresso içebileceğiniz bir mekan bile yoktu…

Daha sonra, yıllar boyunca hiç makinesiz ve kahvesiz bırakmadım kendimi… Ne makineler geçti elimden; saecolar, delonghiler…

2011-2013 arasında ise gerçek tecrübelerimi, o dönem işlettiğimiz Kochlöffel restoran’da yaşadım. Üç kollu devasa bir makine, makinist olarak işe aldığımız barista bir arkadaşımız sayesinde işin profesyonel tadını da aldım.

Şimdi ise geçmiş tecrübe ve kazanımlarımı evde eşimle dostumla paylaşıyorum. Delonghi ec-850 model, iyi sayılabilecek bir makinem, Yine delonghi marka öğütücümle, mutlu mesut yaşıyoruz.

Delonghi’nin bu makinesi hem öğütülmüş kahve ile, hem de e.s.e. standardına uygun pod ve senseo padlerle çalışabiliyor.

Tabii Türkiye’de bu tip pad ve pod’ları bulmak; bulsan da ucuza bulmak pek kolay değil. Bugüne kadar hep yurt dışı seyahatlerimde paket paket taşıdım; ama bu da herkese nasip olan birşey değil.

Almanya’da, Bulgaristan’da marketlerde yüzlük poşetlerde satılan pad’ler veya reyonları süsleyen fındıklı, çikolatalı… envai çeşit podlar keşke bizde de olsa…

Şimdi vaktiniz varsa, şu yazıyı da okuyalım:

PAD nedir, POD nedir?

Afiyet olsun 🙂